TKP'li adaylar çevre sorunlarını masaya yatırdı: 'İzmir'in talanına izin vermeyeceğiz'
TKP'li adaylar çevre sorunlarını masaya yatırdı: 'İzmir'in talanına izin vermeyeceğiz'
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde İzmir'deki çevre ve kent sorunları tek tek gündeme getirildi, çözüm önerileri tartışıldı.
Halk Sağlığı Uzmanı ve Dayanışma Meclisi üyesi Ahmet Soysal ve Halk Sağlığı Uzmanı Zuhal Okuyan moderatörlüğünde TKP adayları geçtiğimiz günlerde İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde çevre ve kent sorunlarına ilişkin soruları yanıtladı.
soL TV'de de yayınlanacak buluşmaya TKP İzmir 1. Bölge Milletvekili Adayı Gizem Batı Ayaz, TKP İzmir 2. Bölge Milletvekili Adayı Gülperi Putgül Köybaşı, TKP İzmir 1. Bölge Milletvekili Adayı Esen Göktoğan ve Ziraat Mühendisi Emel Rona Çetin konuk oldu.
İlk sözü Gülperi Putgül Köybaşı aldı. Zuhal Okuyan'ın "2. bölgenin en önemli çevre sorunları neler, parti olarak bu sorunlara nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna Köybaşı, "İzmir pek çok kent gibi büyük bir tehdit altında. 2. bölge özelinde en başa sorun olarak Aliağa'yı yazmalıyız. Petro-kimya, demirçelik, gemi söküm tesisleriyle önemli bir merkez. Buradan yayılan zararlı partiküller çevreye doğaya yayılıyor ve halk sağlığını tehdit eden büyük riskler barındırıyor. Kanser riski bölgede oldukça yüksek. İlk sırada solunum sistemiyle ilgili kanser türleri var" dedi.
'Bahsettiklerimiz bir sistem sorunu'
Köybaşı şöyle konuştu:
"Gemi söküm tesislerinde hâlâ ilkel koşullarda sökümler oluyor. Bu yalnızca Aliağa'yı değil; rüzgar, deniz gibi faktörlere diğer ilçeleri de etkiliyor. Harmandalı katı atık tesisleri de önemli bir başlık. Nüfus yoğunluğuyla kapasitesini aşmış durumda. Bunun yanında heyelan riski de barındırıyor bölge. Yeni ve uygun merkezlerin açılması için bilim insanları açıklamalar da yapıyor ancak burası kullanılmaya devam ediyor.
En önemli sorunlarımıza biri de çarpık kentleşme, betonlaşma. Bayraklı'yı etkileyen deprem İzmir merkezli olmamasına rağmen büyük yıkıma neden oldu. Bu alana yüksek katlı binalar dikilmeye devam ediyor. Bu aynı zamanda yük binmesi, katı atıkların artması, nüfus yoğunluğu demek. Maraş'taki depremde trafiğin ne kadar önemli olduğunu gördük. Afet toplanma alanları da aynı şekilde önemli.
Peki biz TKP olarak nasıl bakıyoruz? Aslında tüm bu bahsettiklerimiz bir sistem sorunu. Kapitalist sistemin yansımaları. Rantın dayalı olduğu en önemli sektör inşaat. Bunlar devlet tarafından da denetleniyor. İyi bir kent, çevre temizliği dediğimizde aslında biz bu düzenin sorunu olarak ele alıyoruz. Tüm bunların değişmesi için de düzenin değişmesi gerekiyor."
'Çevre kirliliği ile çocukların gelişimi ilişkili'
Gülperi Putgül Köybaşı, "Çevre ve ruh sağlığı arasında ilişki var mı?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Çevre kirliliği ile insan sağlığı arasında zaten doğrudan ilişki var. Bunun dışında dolaylı olarak çevre kirliliği nedeniyle çocuklarda bilişsel açıdan gerilik, dikkat dağınıklığı gibi sorunlar yaşadıklarını yapılan çalışmalardan biliyoruz. Şizofreni, bipolar gibi hastalıklar da daha yoğun çevre kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde. Çevre kirliliği en çok kent merkezinde fazla. Burada işsizlik, yoksulluk, yeşil alan sorunu evlere tıkılan çocuklar var. Bunların tümü de insan ruh sağlığını olumsuz etkiliyor."
'Kamuya ait deniz kıyılarına ulaşmak mümkün değil'
TKP İzmir 1.Bölge Milletvekili Adayı Esen Göktoğan da 1. bölge ve yarımadanın sorunlarından, "Çeşme Projesi"nden bahsetti. Göktoğan "Yarımadayı bir bütün olarak düşünmeliyiz çünkü hepsi birbirini etkiliyor" derken, bölgede uzun süredir taş ocakları ile balık çiftliklerine karşı verilen mücadeleyi hatırlattı. "Mücadele hâlâ devam ediyor" diyen Göktoğan şunları dile getirdi:
"Rüzgar enerjisi santralleri de önemli bir sorun. Neredeyse yarımadanın yüzölçümü yarısına yayılacak kadar yaygın. Kış göçlerini, endemik florayı olumsuz olarak etkiliyor. 'Temiz enerji' deniliyor bunlar için. Ama biz bunlara değil, bunların yaşam alanlarımızın içerisinde olmasına karşıyız. Bunlar yasal olmayan yollarla, acele kamulaştırma atla yarımadanın tepelerine yerleştirildi.
Yine Alaçatı Port Projesi var. İlk olarak 1997'de başlamış. Bu Alaçatı Port AŞ'nin Yönetim Kurulu üyesi şu andaki Belediye Başkanı. Burada kuş türleri için sulak alan bulunmasına rağmen yasayı dinlemeden inşaata devam ettiler. Buradaki evler nedeniyle kamuya ait deniz kıyılarına ulaşmak da mümkün değil. Çeşme örgütü olarak biz konuyla ilgili daha önce bir imza kampanyası başlattık ve belediyeye teslim ettik. Ancak bir geri dönüş bile olmadı. Biz suç duyurusunda da bulunduk. Bilirkişi bizim savlarımıza ilişkin olumlu rapor sunmasına rağmen savcı takipsizlik kararı aldı.
'Turizm patronlarına peşkeş çekilecek'
Çeşme Projesi ise 166 milyon metrekare alanı kapsayan önemli bir proje. Söz konusu alanın yüzde 97'si kamuya ait. Turizm patronlarına peşkeş çekmek için hazırlanan bu projeyle belirlenen alanının satılacağı da söyleniyor. 46 bin kişi yaşıyor şu anda Çeşme'de. Yazın nüfus kat kat artıyor. Alt yapıyı bu kadar bir nüfus paylaşmak zorunda kalıyor. Proje gelince nasıl bir hale geleceği konusunda hiçbir açıklama yok. Bu projeye de stoklar ve yurttaşlar iptal davası açtı. Yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Eğer proje gerçekleşirse 47 km kıyıya İzmirliler giremeyecek. Anayasamıza açıkça aykırı bu proje. Yürütmeyi durdurma kararında da vurgulanmıştır durumda. 200'den fazla otel, 11 golf sahası olacağı söyleniyor. Yarımadada yaşayanların yararlanamayacağı bu projede 100 bin istihdam yaratılacağı söyleniyor.
'Projeler ancak halkın örgütlenmesiyle durdurulabilir'
Bugün kamusal varlıklarımıza sahip çıkacak bir iktidar hüküm sürmüyor. Projelerin isimleri değişse de amaç değişmiyor. Biz Çeşme TKP olarak bu projeyi anlatmak için bir dayanışma Ağı kurduk ve mahalle mahalle bunu anlatmaya çalıştık. Yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmadığı, projelerin ancak halkın örgütlenmesiyle durdurulabileceğini gördük. Bu yağma ve talana karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İzmir'in talanına izin vermeyeceğiz."
'Büyük firmalar çiftçileri bağımlı hale getirdi'
Ziraat Mühendisi Emel Rona Çetin da tarım-çevre ilişkisinden bahsetti. 33 yıllık ziraat mühendisi olan Çetin, "Büyük firmaların çiftçileri nasıl bağımlı hale getirdiğini, 'gdo'lu tarımı gördüm. Daha önce topraklarımız aslında pek kirli değildi. Zararlılarımız topraktaki evrim geçirdi. Örneğin artık kanatlı olanları var. Yasaklanan ilaçlar hala topraklarımızda. Avrupa'dan 100 yıl sonra yasaklanan 'ddt' gibi bazı ilaçlar hâlâ mevcut. Üretici özellikle tarımsal kimyasallar daha fazla maruz kalıyor ve doğrudan. Sağlık açısından da kanser vakaları üreticiler özelinde çok yoğun" diye konuştu.
'Besin ihtiyacı plansız ve adil olmayan dağılımdan ileri geliyor'
"İlaç tekellerinin elinde aslında kimyasal kullanmadan kullanabileceğimiz maddeler var ancak kimyasallar büyük rant olduğundan ellerindeki tüketmeye çalışıyorlar" diyen Emel Rona Çetin'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Diğer bir derdimiz de 'gdo' (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar). Günümüzün en temel sorunlarından. Şirketler açlığa çare olacağını, daha az ilaç kullanılacağını söylüyor ancak sağlık açısından riskli. Giderek artan besin ihtiyacı var dünyada ama bu plansızlık ve adil olmayan dağılımdan ileri geliyor. Üretilenlerin bir bölümüyse tüketilmiyor. 'Gdo'lu tohumlar rüzgarla, arıyla diğer ürünlerimizle de geçmiş olacak. Dolayısıyla yerel gen kaynaklarımız da bozulacak, yok olacak.
Tarım arazilerinin imara açılması da önemli bir sorun. Efem çukuru örneği var. Burada çalıştığım çiftçiler vardı. Hiçbir sulama yapılmadan üretilen bir üzüm çeşidi vardı bölgede. Altın firmasına mahkum edildi burası da bağların olduğu yer madencilere terk edildi Kanadalı. TKP’nin çözümü bu sorunların karşısında, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda doğayı koruyarak insanları sağlıklı gıdaya buluşturmak, üretim aşamasını ayağa kaldırmak."
'Düzeni değiştirme talebinin artmasına ihtiyaç var'
TKP İzmir 1. Bölge Milletvekili Adayı Gizem Batı Ayaz ise seçim bölgesindeki sorunlara çözüm önerilerini ve yaklaşımlarını paylaştı. Ayaz, "Düzen kendi krizini hep aşmaya çalışıyor. Süslü terimlerle konferanslarla sorunları çözmeye çalıştığını söylüyor. Kapitalizmin yarattığı maddi koşulları sorgulamadan, üretim araçlarının kimlerin elinde olduğuna bakmadan bunları algılamamız güç" dedi.
Kanser alanında 12 senedir araştırmalar yapan Gizem Batı Ayaz, kanserin giderek arttığına, yaş ayırt etmediğine dikkat çekti. Ayaz şöyle konuştu:
"Sadece İzmir'de yaşadığımız tüm bu sorunlara bakınca bu artışın nedenini açıklayabiliyoruz. Bir yandan da kanser araştırmalarına milyonlar harcarken bu sorunları bu düzende değiştirebiliriz diyorlar. Toplumun yararına kullanılması mümkün olan şeyler varken kapitalizm bunu hiç de öyle tercih etmiyor. Mevcut düzeni değiştirme talebinin sayısının artmasına ve bunu talep edenlerin bir araya gelmesine ihtiyaç var.
Karşımızda akıl almaz bir düzen var. İnsanlar da burada sıkışmış durumda ve bu sıkışmışlıktan çıkılmaya ihtiyaç var. Bugün insanın insanı sömürü en büyük ahlaksızlık. Doğa, insan ve sağlık artık alarm veriyor. Bu katliamın tümünü ortadan kaldırmak örgütlü, düzen değişikliği talebiyle mümkün."
'İzmir’in kuzeyi kanserle karşı karşıya'
Buluşmanın sonunda Halk Sağlığı Uzmanı ve Dayanışma Meclisi üyesi Ahmet Soysal da söz aldı. 35 yıldır çevre mücadelesi veren bir hekim olan Soysal, "Biz çevre sorunlarını politikacılara bir türlü anlatamadık ancak bugün 4 adayımız hem yerel hem de genel sorunlara hakimler" dedi.
Ahmet Soysal, "İzmir’in kuzeyinde 2. bölgedekiler Aliağa'da olduğu gibi kanser tehlikesiyle karşı karşıyalar. Dünya Sağlık Örgütü hastalık yükünün yüzde 24'ünün çevre ile bağlantılı olduğunu söylüyor. 2019'da da Aliağa'daki bir araştırmaya başlamıştık. Hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgede çocukların bilişsel gelişiminin nasıl etkileneceğini ilişkin bir çalışma planlamıştık. İlk verileri topladık pandemi patladı, durdurduk çalışmayı. Kesitsel bu çalışmaya göre güneydeki çocukların bilişsel gelişiminin geri kaldığını gördük" şeklinde konuştu.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.